Yapay zeka günümüzde adeta hayatın her alanına nüfuz etmiş durumda. Eğitimden sağlığa, ulaşımdan güvenliğe kadar pek çok sektörde kullanılıyor. Ancak hâlâ birçok birey ve kurum bu teknolojiyi ciddiye almayarak büyük fırsatları kaçırıyor ya da daha da kötüsü ciddi risklerle karşılaşıyor. Bu yazıda, benim de gözlemlediğim ve oldukça düşündürücü bulduğum bazı örnekleri paylaşmak istiyorum. Konuya şöyle bir birlikte bakalım mı? Merak ediyorsan şuradan da genel içeriklerimize bir göz atabilirsin.
Otonom araçlarda tehlikeli sonuçlar
Yapay zeka destekli otonom araçlar, geleceğin ulaşım sistemlerinin temeli olmaya aday. Ancak bazı üreticiler güvenlik testlerini yeterince önemsemeden sistemleri piyasaya sürdüğünde sonuçlar vahim olabiliyor. Örneğin, Tesla’nın otopilot modunda gerçekleşen ölümlü kazalar birden fazla kez gündeme geldi. Yapay zekaya ne kadar güvensek de, denetim mekanizmaları eksik olduğunda göz ardı edilen küçük hatalar bile can kayıplarına yol açabiliyor. Burada sorun teknoloji değil; teknolojinin sorumsuzca uygulanması.
Sağlıkta yapay zekaya körlemesine güvenmek
Sağlık sektörü YZ’nin dönüştürdüğü en kritik alanlardan biri, ama burada yapılan hataların sonuçları da çok ciddi olabiliyor. ABD’de bir hastanede yaşanan olay gerçekten düşündürücüydü. Hastaların aciliyetini belirlemek için kullanılan YZ sistemi, zatürre ve akut astım hastalarını yoğun bakım yerine eve göndermeyi önerdi. Oysa bu durumlar acil müdahale gerektiriyor. Bu olay gösteriyor ki, YZ sistemlerine güvenmekle birlikte, insan gözetimi ve müdahalesi hâlâ hayati önemde. Teknolojiden faydalanalım ama düşünmeyi bırakmayalım derim.
İşe alımda algoritmik önyargı
İşe alım süreçlerinde YZ kullanımı zaman kazandırsa da, eğer dikkatli olunmazsa ayrımcılığın önünü açabiliyor. Amazon’un bir dönem kullandığı işe alım algoritması, erkek ağırlıklı özgeçmişleri model alarak kadın adayları sistem dışına itti. Bunu fark edene kadar birçok yetenekli kadın aday elendi. Bu kabul edilemez bir sonuç elbette. Yapay zekayı sadece verimlilik diye düşünürsek, zaten var olan eşitsizlikleri otomatikleştirip derinleştirme riskiyle karşı karşıya kalırız. Verinin niteliğini sorgulamak da en az algoritmayı kodlamak kadar önemli.
Polis algoritmaları ve hatalı suçlamalar
Güvenlik alanında da YZ kullanımına hızla geçiliyor. Yüz tanıma teknolojileri ilk bakışta etkileyici görünebilir ama çok ciddi etik sorunlara yol açabiliyor. ABD’de yaşanan olay sanırım hafızalardan kolay kolay silinmeyecek. Polis, bir mağaza hırsızlığında YZ destekli yüz tanıma sistemine dayanarak yanlış bir kişiyi gözaltına aldı. Hadi diyelim ki algoritma hata yaptı, peki neden kimse bunu sorgulamadan uyguladı? İşte esas sorun tam da bu. Teknolojiye körü körüne güvenmek yerine eleştirel gözle bakmamız şart. Aksi hâlde suçsuz insanların hayatı alt üst olabiliyor.
Manipüle edilmiş medya içerikleri
Sosyal medyada dolaşan videolar, görseller ve hatta ses kayıtları giderek daha fazla yapay zekayla üretiliyor. Deepfake içerikler başlı başına bir tehdit hâline geldi. İnsanlar artık neyin gerçek neyin sahte olduğunu anlayamıyor. Seçim dönemlerinde manipülasyon olasılığı, medya okuryazarlığı eksik olan bireyler için ciddi problemlere yol açabiliyor. Bu durum bilgi kirliliğini artırmakla kalmıyor, toplumun güven duygusunu da zedeliyor. Kısaca, “gördüğüme inanırım” dönemi yapay zeka ile birlikte kapanmış olabilir, ne dersin?
Sadece bu beş örnek bile YZ’yi görmezden gelenlerin nelere göze almış olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Potansiyel faydaları büyük, ama riskleri de bir o kadar ciddi. Yalnızca teknolojiyi sunmak yeterli değil; nasıl kullanıldığı, kim tarafından denetlendiği ve toplum üzerindeki etkisinin nasıl ele alındığı gibi konular da en az teknik başarı kadar önemli hale geliyor. Devamında, diğer örneklerle bu meseleyi daha da derinlemesine irdeleyeceğim.
Finansal kararlarda yapay zeka riski
Finans sektörü, karmaşık analizler ve veri yoğunluğu nedeniyle yapay zekanın en hızlı adapte olduğu alanlardan biri. Ama işin aslı, her alanda olduğu gibi burada da denetimsiz kullanılınca işler sarpa sarabiliyor. Bireysel yatırımcılar ya da bazı kurumlar, hızlı kararlar almak için YZ destekli algoritmalara güveniyorlar. Ancak bu modeller, geçmiş verilere dayanarak hareket ettiklerinden piyasa davranışlarındaki ani değişimleri öngöremiyorlar. 2020 yılında yaşanan bir vakada, bir yatırım firması yapay zekaya dayalı olarak aldığı otomatik kararlar yüzünden ciddi bir zarar yaşadı. Çünkü algoritma, pandemi gibi olağanüstü durumları verisetinde öngöremezdi. Peki burada hata kimde sence? Teknolojide mi, yoksa onu sorgusuzca devreye alan yatırım müdürlerinde mi?
Sosyal yapıyı etkileyen chatbotlar
Belki duymuşsundur, Microsoft 2016’da “Tay” adında bir YZ destekli Twitter chatbot’u çıkardı. Ama sonuç tam bir fiyaskoydu. Kullanıcılarla etkileşime girerek öğrenmesi beklenen bu bot, sadece birkaç saat içinde nefret söylemleri üretmeye başladı. Çünkü sistem, konuşmalar üzerinden öğreniyordu – ama kimse ona neyin doğru, neyin etik olduğunu öğretmemişti. Yapay zekayı geliştirirken toplumsal değerler, kültürel bağlam, etik sınırlar gibi kriterler göz önünde bulundurulmazsa sonuç böyle talihsiz olabiliyor. Gerçekten de teknolojiyi sadece “çalışıyor mu?” diye değil, “nasıl çalışıyor, neye hizmet ediyor?” diye de sormak gerekiyor.
Eğitimde hata yapan algoritmalar
YZ’nin eğitimde kullanımı başta kulağa harika geliyor, değil mi? Otomatik değerlendirme sistemleri, öğrenci yerleştirme algoritmaları ve dijital öğretmen asistanları sayesinde daha hızlı ve tutarlı süreçler umuluyor. Fakat Birleşik Krallık’ta yaşanan bir olay bu işin hiç de bu kadar masum olmadığını gösterdi. 2020 yılında pandemi nedeniyle sınavlar iptal edilince, öğrencilerin başarı notlarını belirlemek için bir algoritma devreye alındı. Ama bu sistem elit okullardan gelen öğrencilere yüksek puanlar verirken, daha az imkâna sahip devlet okullarındaki öğrencilere düşük notlar atadı. Neden mi? Çünkü algoritma geçmiş okul performanslarına dayalıydı. Yani sistem belki kendi içinde “mantıklı”ydı ama adil değildi. Bu da gösteriyor ki, karar verme süreçlerinde yapay zeka tek başına bırakılmamalı. Her şeyin başında insani yargı geliyor.
Mahremiyet ihlallerine dikkat
Hakkımızda toplanan verilerin hacmini hiç düşündün mü? İnternette dolaşırken, uygulama indirirken hatta Wi-Fi’ye bağlanırken bile kişisel verilerimiz bir yerlerde toplanıyor. Ve bu verilere dayalı çalışan YZ sistemleri, eğer yeterince korunmaz veya yanlış yapılandırılırsa ciddi mahremiyet ihlallerine neden olabiliyor. Örneğin, 2019’da bir yüz tanıma uygulaması olan Clearview AI’ın veri tabanı internete sızdırıldı ve milyonlarca kişinin bilgisi ifşa oldu. Bu tür olaylar sadece teknik açığı değil, aynı zamanda hukuki ve etik sorumsuzluğu da ortaya koyuyor. Avrupa Birliği’nin GDPR kuralları bu konuları sıkı şekilde düzenlemeye çalışsa da hâlâ dünya genelinde ciddi boşluklar var. Daha fazlasını buradan okuyabilirsin.
İş dünyasında beklenmeyen işsizlik
YZ ile birlikte genelde “verimlilik” konuşuluyor. Daha az insanla daha çok iş çıkarmak mümkün, evet. Ama bu aynı zamanda bazı mesleklerin yok olması anlamına geliyor. Özellikle rutin ve manuel işler yapanlar için durum daha da ciddileşiyor. McKinsey’nin yaptığı bir araştırmaya göre yakın gelecekte milyonlarca kişi, yapay zekadan ötürü işsiz kalabilir. ABD ve Çin gibi ülkelerde bu değişim şimdiden hissedilmeye başladı bile. Şimdi burada sorulması gereken şey şu: Bu değişimi yönetecek sosyal politikalar üretiliyor mu? Eğitim sistemleri yeni yetkinlikler kazandırma yönünde dönüşüyor mu? Açık konuşayım, bazı ülkeler uyum sürecine hazırlanırken, bazıları hâlâ “bu teknoloji geçici bir hevestir” modunda. Ama işler hiç de öyle görünmüyor. Ana sayfamızdan YZ’nin farklı sektörlerdeki etkileriyle ilgili içeriklere de ulaşabilirsin.
“YZ’yi kullanmak zorunda değiliz ama onunla yaşamak zorundayız.” – Bu sözü biri söylememiş olabilir ama günümüzün gerçekliğini fena halde özetliyor.
Sonuç olarak, yapay zekayı görmezden gelmek yalnızca teknolojik bir geriliğe yol açmıyor; sosyal adaletsizliklerden, etik sorumluluklara kadar geniş bir alanı etkiliyor. Benim gözümde problem YZ’nin kendisi değil – onu nasıl kullandığımız. Özenli, şeffaf ve insan merkezli yaklaşımlar olmadan, teknolojilere ne kadar ileri olursa olsun güvenilemez. Bunun farkında olmak geleceği şekillendirmede en büyük adımdır.