Eski OpenAI başkan yardımcısından AGI hakkında acil uyarı.

Former-OpenAI-VP-AGI-Warning

Yapay zekâ giderek daha fazla hayatımızın bir parçası oluyor ve bu konuda atılan her yeni adım, ister istemez hepimizi da ilgilendiriyor. Son zamanlarda OpenAI cephesinden gelen haberler ise gerçekten düşündürücü. Şirketin içinde bulunduğu değişim süreci, özellikle eski çalışanları ve önde gelen yapay zekâ uzmanlarını endişelendirmiş durumda. Geçtiğimiz aylarda, aralarında Geoffrey Hinton, Margaret Mitchell ve Stuart Russell gibi alanın saygın isimlerinin de bulunduğu 30’dan fazla uzman, doğrudan Kaliforniya ve Delaware başsavcılarına açık mektup yazdı. Gelişmeleri buradan genel bağlamda izlemek mümkün, ama ben burada biraz daha derine inmek istiyorum.

OpenAI’de Neler Oluyor?

OpenAI, başta kâr amacı gütmeyen bir misyonla yola çıkmıştı: Yapay Genel Zeka’nın (AGI) gelişimini herkesin yararına olacak şekilde yönlendirmek. Ancak son dönemde alınan kararlar bu misyondan uzaklaşıldığına işaret ediyor. Şirketin kâr amacı güden bir yapıya doğru evrilme çabası, işte tam da bu noktada büyük eleştirilerin hedefi oldu. Uzmanlara göre bu durum, insanlığa fayda amacını arka planda bırakabilir ve şirketin artık sadece ticari kazanç için hareket etmesine yol açabilir.

Beni asıl etkileyen nokta, bu eleştirilerin yalnızca dışardan değil, içeriden—yani bizzat OpenAI’de çalışmış veya hâlâ bilgi sahibi olan kişilerden geliyor olması. Bu insanlar sistemin iç işleyişini detaylı biliyorlar. Dolayısıyla söyledikleri şeyler sadece spekülasyon değil, yaşanmış deneyimlere dayanıyor.

Riskli Bir Yarış Mı?

Çok ilginç bir gelişme de şu ki, OpenAI’nin Güvenlik Departmanı’ndan bazı önemli araştırmacılar geçtiğimiz aylarda istifa etti. Steven Adler, Paul Christiano ve Daniel Kokotajlo gibi isimlerin ayrılma sebepleri arasında, şirketin AGI’yi geliştirirken yeterince dikkatli ve sorumlu davranmadığı dile getiriliyor. Özellikle Paul Christiano’nun açıklamaları oldukça çarpıcı: Kendi tahminine göre, AGI’nin insan kontrolünden çıkma ihtimali %10-20 civarında. Daniel Kokotajlo ise bu oranın %70’e kadar çıkabileceğini savunuyor. Dürüst olayım, bu oranlar beni fazlasıyla ürküttü.

Sadece algoritma geliştirmek yetmez, güvenlik çözümleri ve etik sınırlar da en az yazılım kadar önemli. Ancak uzmanlara göre OpenAI’nin elinde şu an bu konuda tatmin edici bir plan yok. Hatta daha da kötüsü, şirketin bu konuda aktif bir çözüm arayışının da yeterince güçlü olmadığı belirtiliyor.

Açık Mektubun Önemi

Nisan 2025’te yayınlanan bu açık mektup, birçok açıdan tarihi bir belge niteliğinde. Çünkü sadece kurumsal eleştiriler içermiyor, aynı zamanda insanlık tarihinin belki de en büyük teknolojik evrimlerinden biri olan AGI’nin nasıl yönetileceği konusunda çok ciddi uyarılar barındırıyor. Mektupta vurgulanan başka bir problem ise yönetişim güvencelerinin ortadan kalkması. Eski OpenAI çalışanları, şirketin iç denetim sistemlerinin neredeyse devre dışı kaldığını ve etik kararların artık şirket içinde yeterince ciddiye alınmadığını belirtiyor.

Tabii burada aklıma şu soru geliyor: Eğer AGI gerçekten bu kadar güçlü ve kritik bir teknoloji olacaksa, onu sadece özel bir şirketin yönetmesine izin vermek ne kadar doğru? Özellikle o şirket kendi içinde şeffaflık ve güvenlik konusunda sorun yaşıyorsa? Bu, sadece teknoloji alanında çalışanların değil, hepimizin sorması gereken bir soru haline geliyor.

Ticarileşmenin Gölgesinde Etik Değerler

Giderek artan bir şekilde, teknoloji şirketlerinin pazarda lider olabilmek uğruna güvenlik endişelerini arka plana attığını görüyoruz. OpenAI’de yaşanan bu son gelişmeler de aslında bu tablonun bir yansıması. “Hızlı olmak” artık “doğru olmak”tan daha kıymetli hale gelmiş gibi görünüyor. Yani mesele sadece teknoloji geliştirmek değil; aynı zamanda bu teknolojinin hangi değerlerle geliştirildiği de en az onun kadar önemli.

OpenAI’nin hızla ticarileşmesi, sadece çalışanların değil, toplumun genelinin de dikkatini çeken bir konu haline geldi. Bu sadece bir büyüme stratejisi değil; aynı zamanda şirketin karar alma yapısını, önceliklerini ve değerlerini de doğrudan etkileyen bir unsur. Ve bu noktada, güvenlik ve etik uyumluluk gibi konuların yeterince dikkate alınmaması, AGI’nin geleceği için oldukça riskli bir tablo çiziyor.

İkinci yazıda bu uyarıların ne anlama geldiğini, gelecekte bizi neler beklediğini ve AGI’nin gerçekten kontrol edilebilir olup olmadığını birlikte tartışmak istiyorum. Çünkü konu yalnızca teknoloji değil; konu bizim geleceğimiz.

OpenAI-Ethics-Concerns AGI-Safety-Risk OpenAI-Commercialization-Ethics

Güvenlik mi, Rekabet mi?

Şimdi şöyle bir durup düşünelim: Elimizde insan zekasına rakip olabilecek düzeyde bir teknoloji var — AGI. Yani Yapay Genel Zekâ. Bu artık sadece daha akıllı bir bot ya da daha verimli bir yazılım değil. Bu, çok daha fazlası. Ve ne gariptir ki, bu güçle ne yapacağımıza karar verecek olanlar sadece bir avuç özel şirket. Hatta bazıları hâlâ bu işin şakası olduğunu sanıyor olabilir, ama gelişmeler hiç de öyle göstermiyor.

Eski OpenAI çalışanlarının yaptığı uyarılar aslında bu konunun ne kadar acil olduğunu gözler önüne seriyor. Adamlar doğrudan içerden konuşuyor, yani varsayım değil, deneyim konuşuyor. Paul Christiano’nun “AGI’nin kontrolden çıkma olasılığı %10-20″ demesi bile başlı başına endişe verici değil mi? Hele ki Daniel Kokotajlo’nun bu oranı %70’e kadar çıkardığını duyduğumda içim cidden ürperdi. Yani resmen Rus ruleti oynar gibi bir tablo var ortada.

Şeffaflık Sorunu

Burada belki de en tartışmalı mesele, şirket içindeki şeffaflık eksikliği. OpenAI’nin başladığı nokta ile bugün geldiği yer arasında ciddi bir uçurum var. Başta kâr amacı gütmeden insanlığa hizmet etme idealiyle yola çıkılmış ama bugün geldiğimiz noktada çoğu uzman bu misyona sadık kalınmadığını söylüyor. Açık mektupta yazanlar da bunu fazlasıyla doğruluyor.

Örneğin mektupta, şirketin iç denetim mekanizmalarının zayıfladığı, etik değerlere yeterince önem verilmediği ve karar alma süreçlerinin artık daha çok ticari çıkarlara göre şekillendiği açıkça dile getiriliyor. Bu durum yalnızca içerideki araştırmacıların değil, dışarıdan güven duyan toplumun da giderek daha fazla endişelenmesine neden oluyor.

İleri Gitmek mi, Düşünmek mi?

Şimdi burada durup şu soruyu sormak gerek: Teknolojik gelişimi bu kadar baş döndürücü bir hızla sürdürmek gerçekten iyi bir şey mi? Elbette ilerleme güzel, elbette inovasyon harika. Ama neye pahasına? Eğer elimizdeki teknoloji gelecekte toplumlar üzerinde geri dönüşü olmayacak etkiler yaratabilecekse, o zaman bu gelişimi çok daha dikkatli ve kontrollü bir biçimde ilerletmek gerekmez mi?

Birçok uzman, AGI’nin sadece kodlardan oluşan bir yazılım değil; aynı zamanda etik, sosyoloji, psikoloji, hatta hukuk ile doğrudan bağlantılı bir mesele olduğunu söylüyor. Yani tüm bu konular birlikte ele alınmadan yapılacak her hamle, giderek büyüyen bir riski de beraberinde getiriyor.

İnsanlık Adına Sorumluluk

İşin en çarpıcı yönlerinden biri ise AGI’nin geliştirilmesine dair alınacak kararların “kimin” elinde olacağıdır. Eğer bunu sadece birkaç teknoloji holdinginin ya da özel yatırım şirketlerinin kontrolüne bırakacak olursak, o zaman kararlar da insanlığın ihtiyaçlarından çok, yatırım karlarının doğrultusunda verilecektir. Bu da bizi gerçekten düşündürmeli.

Üstelik AGI’nin potansiyel etkileri o kadar devasa ki, bunu sadece bir şirketin veya ülkenin denetimiyle sınırlamak oldukça tehlikeli olabilir. AGI gibi küresel ölçekte etkisi olacak bir teknolojinin, küresel ölçekte denetlenmesi ve yönetilmesi gerektiğini artık açıkça kabul etmemiz gerekiyor. Aynen nükleer enerji gibi, bu iş de sadece teknik bir konu değil; bir insanlık meselesi.

Rekabette Karanlık Bir Yarış

Bir başka endişe verici boyut da bu sürecin artık bir yarışa, hem de çok tehlikeli bir yarışa dönüşmüş olması. Şirketler arasındaki “ilk ben yapacağım” hırsı, güvenlik protokollerinin çoğu zaman es geçilmesine neden oluyor. Bu noktada OpenAI gibi bir kurumun daha ağır, daha sorumlu davranmasını bekleriz, değil mi?

Ancak içeriden gelen bilgiler öyle olmadığını gösteriyor. Bu artık sadece bir mühendislik yarışı değil; bu, aynı zamanda etikle, sorumlulukla ve güvenlik kültürüyle yönetilmesi gereken bir süreç. Hızlı olmanın artık her şeyden önemli olduğu bir dünyada, doğruyu yapmanın değeri her geçen gün düşüyor gibi geliyor bana. Bu tablo beni gerçekten düşündürüyor.

Çıkış Yolu Nerede?

Peki çözüm nerede? Aslında çözüm var ama kolay değil. Öncelikle bu alandaki önde gelen şirketlerin yalnızca teknoloji üreticisi değil, aynı zamanda toplumsal aktörler olarak görülmesi gerekiyor. Yani hesap verebilir, şeffaf ve etik davranmaları şart. Tıpkı bir kamu kurumu gibi. Ayrıca devletler ve uluslararası kuruluşlar bu alanda düzenlemeler geliştirmeli. Sadece Amerika değil, dünya çapında işleyen bir model gerek.

Örneğin Avrupa Birliği’nin yapay zekâ üzerine hazırladığı düzenlemeler, bu konuda atılmış önemli adımlardan biri. Ama AGI seviyesi çok daha derin ve kapsamlı. Eğer bu teknoloji gerçekten “tüm insanlığın yararına” olacaksa, o zaman bu hedefin içinde tüm insanlık da söz hakkına sahip olmalı.

Ana sayfaya dönerek

bu konudaki güncel bilgilere ulaşmak mümkün. Ama şunu unutma, bu sadece bir yazılım güncellemesi değil; bu, geleceğimizin inşası meselesi. Her ne kadar teknik meseleler gibi görünse de, aslında konuştuğumuz şey değerler, sorumluluklar ve ortak gelecek.

Daha fazlasını merak ediyorsan, Yapay Genel Zekâ hakkında daha fazla bilgiye erişebilirsin. Orada bu teknolojinin teorik altyapısı ve tarihi gelişimi ile ilgili harika kaynaklar var.

Sonuç olarak, AGI kimsenin tekeline bırakılmayacak kadar güçlü bir konu. Ne kadar etkileyici olursa olsun, kontrolsüz güç tamamen tehlikedir. Bu yüzden tek soru şu: Bu teknolojiyi insanlık için güvenli ve adil hale getirebilecek miyiz?

AGI-Safety-Responsibility-2