Yapay zekâdaki gelişmeler artık sadece teknoloji dünyasının değil, toplumun her kesiminin gündeminde. Özellikle son aylarda yapılan açıklamalar, 2027 yılı gibi yakın bir gelecekte Yapay Genel Zekâ (AGI) ve hatta Yapay Süper Zeka (ASI) seviyesine ulaşabileceğimiz ihtimalini ortaya koyuyor. Bu gerçekten düşündürücü bir haber, çünkü böylesi bir sıçrama sadece teknoloji alanında değil, günlük yaşamımızda da büyük değişikliklerin kapısını aralayacak gibi görünüyor. Eğer bu konular ilginç geliyorsa, ana sayfamıza göz atabilir ve yapay zekâ ile ilgili diğer içerikleri de keşfedebilirsin.
AGI’ye Ne Kadar Yakınız?
AGI yani yapay genel zekâ, insan seviyesinde düşünebilen, öğrenebilen, karar verebilen ve yaratıcı çözümler üretebilen bir sistem demek. Kulağa bilim kurgu gibi geliyor olabilir ama işin ciddiyeti şu: Bugün teknoloji devlerinin başında bulunan kişiler bile AGI’nin sadece birkaç yıl uzağımızda olduğunu söylüyor.
Anthropic CEO’su Dario Amodei, Davos’taki Journal House etkinliğinde yaptığı açıklamada, 2027 yılına kadar yapay zekânın insan zekâsını geçebileceği ihtimalinden bahsetti. Hatta sadece düşünsel anlamda değil, robotik gibi fiziksel beceri gerektiren alanlarda bile insanlardan daha iyi olabileceğini ifade etti. Bu cümle fazlasıyla iddialı ama gerçek payı da bir o kadar yüksek.
Sadece Amodei değil, Google DeepMind CEO’su da benzer bir öngörüyle karşımızda. Ona göre de, AGI’yi önümüzdeki 5-10 yıl içinde görmemiz olası. Bu kadar kısa bir süre içinde böylesi ilerlemelerin yaşanması hem heyecan verici hem de biraz tedirgin edici, değil mi?
Nobel’e Aday Bir Yapay Zekâ mı?
Yapay zekâ sistemlerinin ulaşacağı seviyeyi hayal ederken, Amodei’nin şirketi Anthropic’in şu tahmini ise kafaları iyice karıştırıyor: 2027 itibariyle “güçlü bir yapay zekâ”, bugüne kadar Nobel Ödülü almış kişilerin zekâ seviyesini aşabilir. Bu durumda, bilimsel keşiflerden tut da, sanatsal üretimlere kadar pek çok şey yapay zekâ tarafından üretiliyor olabilir.
İşin daha da dikkat çekici kısmı şu: Bu sistemlerin sadece matematik ya da fizik gibi alanlardaki verileri işleyip analiz etmekle kalmayacağı, aynı zamanda yenilikçi çözümler sunabileceği düşünülüyor. Sence bu durumda insanlık “yaratıcı zekâda” da tahtını kaptırma riskiyle mi karşı karşıya kalacak? Tartışılması gereken çok nokta var.
Şirketlerin Geleceği: Dijital Çalışanlar
Peki bütün bu teknolojik sıçrama sadece bilim camiasını mı ilgilendiriyor? Elbette hayır. Yapay zekânın iş dünyasına etkisi de en az bireysel yaşantımız kadar önemli. Örneğin CBOT CEO’su Mete Aktaş, 2027 itibariyle şirketlerdeki iş süreçlerinin %30’unun yapay zekâ destekli “dijital kişilikler” tarafından yönetileceğini öngörüyor. Yani gelecekte iş arkadaşın bir insan değil, bir yapay zekâ olabilir.
Bu senaryo kulağa biraz distopik gelebilir ama şunu da unutmamak lazım: Yapay zekâ sadece işleri alacak değil, dönüştürecek. Aktaş’ın da dediği gibi bu, yalnızca teknolojik bir yenilik değil, aynı zamanda “sosyolojik bir devrim” olacak. Yani iş yapış şekillerimiz, çalışma saatlerinden görev tanımlarına kadar sil baştan yazılacak.
Deloitte Türkiye’den Barış Yenidünya ise bu konuda daha da iddialı: Ona göre, 2027’de şirketlerin %50’si yapay zekâ ajanı kullanacak ve bu alan yılda %45’lik bir bileşik büyüme gösterecek. 2030’a kadar da 47 milyar dolarlık dev bir pazara dönüşecek. Bu bilgiler doğrultusunda şu soruyu kendime sıkça sormaya başladım: Acaba ben de işimi bir yapay zekâ ile paylaşmaya hazır mıyım?
Herkes Aynı Fikri Paylaşmıyor
Yapay zekâdaki bu baş döndürücü hızın herkesi umutlandırdığını ya da memnun ettiğini söylemek zor. Yale Üniversitesi’nin yaptığı bir anket, oldukça çarpıcı bir tablo ortaya koyuyor. 119 şirket CEO’su ile yapılan çalışma, katılımcıların %42’sinin yapay zekânın önümüzdeki 5 ila 10 yıl içinde insan türünü yok edebileceğine inandığını gösteriyor.
Daha çarpıcısı: %8’lik bir kesim bu sürecin sadece 5 yıl içinde gerçekleşebileceğini düşünüyor. Bu oran küçük gibi görünse de, önemli şirketlerin karar vericilerinin bu yargıya varması, konunun ciddiyetini bir kez daha gözler önüne seriyor. Yani bir bakıma, yapay zekânın geleceğiyle ilgili iyimser ve kötümser senaryolar birbirine çok yakın ilerliyor.
Şimdilik burada kalalım ama bu konunun devamı çok daha derin yerlere gidiyor. Özellikle teknolojik gereksinimler, altyapı sorunları ve AGI’nin etik sorumlulukları üzerine konuşulması gereken çok fazla başlık var.
Devamında neler var?
Bir sonraki bölümde bu teknolojik sıçramanın gerektirdiği işlem gücü, GPU krizi ve Sam Altman’ın itirafları üzerine daha fazla konuşacağım. Ayrıca, hükümetlerin ve bireylerin bu değişime ne kadar hazırlıklı olduğunu da birlikte sorguluyor olacağız.
AGI Yolunda Teknik Engeller
Her şey gelişiyor, her şey ilerliyor ama bu kadar hızlı giden yapay zekâ treninin de durup bakılması gereken durakları var. Bunların başında ise teknik altyapı geliyor. Dario Amodei’nin söylediklerine göre, Anthropic gibi şirketlerin AGI seviyesine ulaşmak için 2026 yılına kadar bir milyondan fazla GPU’ya ihtiyacı olacak. Durup bir düşün: Bir milyon GPU! Şaka gibi ama değil.
Burada ciddi bir çelişki çıkıyor karşımıza. Yapay zekâ modelleri her ne kadar yazılımsal olarak devrim yaratıyor olsa da, donanım tarafı bu ivmeye pek yetişemiyor gibi. OpenAI CEO’su Sam Altman’ın yaptığı bir açıklamada, yeni GPT-4.5 modelinin zamanında piyasaya sürülememesinin temel sebebinin yeterli GPU’nun olmaması olduğunu itiraf etmesi, aslında bu darboğazın ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Yani “süper zeki” sistemleri eğitecek altyapı her zaman hazır olmayabiliyor.
Enerji Tüketimi Meselesi
Bu kadar çok GPU demek aynı zamanda devasa bir enerji tüketimi demek. Yapay zekâ çalışmaları için kullanılan veri merkezleri, sadece teknoloji değil, enerji sektörü için de önemli bir mesele haline gelmiş durumda. 2023 yılı itibariyle dünya genelindeki veri merkezlerinin küresel elektrik tüketimindeki payı %2 seviyesine ulaştı. AGI ve ASI gibi daha karmaşık yapay zekâ düzeylerine geçildiğinde bu rakamların nasıl artacağını tahmin etmek bile zor.
Bazı uzmanlara göre, gelişmiş yapay zekâ sistemleri gelecekte yeni tür enerji altyapılarına ihtiyaç duyabilir. Hatta Nvidia CEO’su Jensen Huang, 2024 yılında yaptığı açıklamalarda, yapay zekâ temelli teknolojilerin geleceği için “yeni nesil enerji kaynaklarının” planlanması gerektiğini söyledi. Bu da işi teknik olmaktan çıkarıp, küresel bir strateji haline getiriyor.
Etik Sorumluluklar Nerede?
AGI sadece teknik ya da ekonomik bir konu değil, etik açıdan da epey tartışmalı bir zemin sunuyor. Örneğin: AGI seviyesi bir yapay zekânın kararları sonuçları açısından kimin sorumluluğu olacak? Sistem kendiliğinden öğrenip gelişiyor ama onu geliştiren insanlar. Bu ilişkiyi nasıl tanımlıyoruz?
Bu noktada “alignment” yani yapay zekânın insan değerleriyle uyumlu hale getirilmesi çalışmaları çok önem kazanıyor. OpenAI’nin de bağlı olduğu bu alandaki temel sorun şu: Zekâ arttıkça, belirsizlik de artıyor. AGI seviyesinde bir sistemin kendi kararlarını verirken insanlardan tamamen bağımsız bir yol izlemesi işten bile değil.
Yapay zekâ sistemlerinin neyi “iyi” veya “kötü” olarak tanımlayacağı bile net değilken, onlara güvenmek ne kadar mantıklı? Bu tür konulara dair daha bilimsel açıklamaları da bir göz atarak çok boyutlu düşünmek gerek, gerçekten.
Devletler Hazır mı?
Hükümetlerin bu değişime ne kadar hazır olduğu ise apayrı bir muamma. AGI gibi karmaşık bir konseptin hukuki ve toplumsal yansımaları hakkında hâlâ net bir düzenleme yok. Avrupa Birliği ve ABD gibi bazı bölgelerde yapay zekâ regülasyonları konuşulsa da, bu çabaların henüz başlangıç seviyesinde olduğu aşikâr.
Mesela “Yapay Zekâ Yasası” adı verilen düzenlemeler, AGI’nin getireceği karmaşık sorunları yeteri kadar kapsayabilir mi? Ya da bu düzenlemeler küresel seviyede mi olacak yoksa ülke ülke farklılık mı gösterecek? Bu tür soruların cevaplanması daha uzun süreceğe benziyor.
Üstelik bu alandaki yarış sadece teknoloji şirketleri arasında değil; Çin, ABD, Avrupa gibi güçler de devlet politikaları seviyesinde pozisyon alıyor. Bazı ekonomistler bu durumu “21. yüzyılın soğuk savaşı” olarak bile tanımlıyor. Bu benzetme abartılı gibi gelse de, olayın kapsamı giderek büyüyor.
Birey Olarak Biz Ne Yapacağız?
Şirketler hazırlık yapıyor, devletler pozisyon alıyor ama birey olarak sen ya da ben ne yapacağız? Yapay zekânın iş hayatına etkilerini az çok konuştuk, ama bireysel eğitim, beceri gelişimi veya etik farkındalık gibi alanlarda da herkesin kendisine dönüp sorması gerekiyor: AGI ile yaşayabilecek donanıma sahip miyim?
Bu biraz felsefi ama aynı zamanda pratik bir soru. Yapay zekâ belirli işleri otomatikleştirirken, insanlara özgü beceriler daha da kıymetli hale gelecek. Eleştirel düşünme, empati, yaratıcılık, duygusal zekâ gibi alanlar önem kazanacak. AGI’nin seni ya da beni tamamen “kopyalaması” şu anda pek mümkün değil ama ona uyum sağlamak gerekiyor.
Ben, bu hızlı dönüşüm karşısında “hayatta kalmak” yerine “uyum sağlamak” kavramını daha değerli buluyorum. Bu yüzden sık sık kendime şu soruyu soruyorum: “Şu anda yaptığım iş, beş yıl sonra da aynı şekilde önemli olacak mı?” Eğer cevabım net değilse, belki de yeni beceriler edinmenin vakti gelmiştir.
Ve tüm bu gelişmeler olurken, senin gibi bu konulara kafa yoran insanlarla bir arada olup düşünmek gerçekten motive edici. Çünkü bu değişim sadece teknolojik değil; kültürel, etik ve hatta varoluşsal bir dönüşüm.
Sonuç Yerine
Geldiğimiz noktada, AGI hayali artık bir ütopya değil, gerçek bir hedef gibi duruyor. Ama bu hedefe ulaşmanın yolu sadece daha fazla veri, daha çok çip veya daha güçlü algoritmalardan geçmiyor. Bu aynı zamanda ciddi bir sosyal bilinç, etik sorumluluk ve küresel iş birliği gerektiriyor.
Tüm bu süreci izlemek, anlamak ve değerlendirmek, yalnızca alanın uzmanlarına bırakılmamalı. Çünkü AGI, geleceği sadece şekillendiren bir teknoloji değil; aynı zamanda birey olarak bizim kim olduğumuzu, neye karar verdiğimizi ve dünyayı nasıl gördüğümüzü de etkileyen devasa bir ayna gibi.